Tekrardan merhaba sevgili okurlar,
Geçen hafta köye bir küçük ziyarette daha bulundum. Daha önceden bahsettiğim Fethi Güldal ile karısı Cemile Güldal’ın evine misafirliğe gittim. Kızları Emine, Rabia, Merve ve oğulları Mehmet ile böylece tanışmış olduk. Emine kardeşlerin en büyüğü ve üç tane kızı var. Rabia, Çankaya Üniversite’sinde okuyor, Merve liseye gidiyor, Mehmet ise geçen sene köyden Hande ile evlendi.
Hande ve Mehmet ile çok keyifli vakit geçirdik. Ben sordum, onlar anlattı. Kısacası, Hande ile Mehmet'i tanımak, hayatlarını kendilerinden dinlemek isterseniz okumaya devam edin.
En başta, daha evlerine girmeden hemen önce bahçelerinde gördüğüm ve anlamını çözemediğim, içine çiçek ekilmiş fakat saksıyla yakından uzaktan alakası olmayan, içi oyulmuş, kocaman taşların ne olduğunu sordum onlara.
Geçen hafta köye bir küçük ziyarette daha bulundum. Daha önceden bahsettiğim Fethi Güldal ile karısı Cemile Güldal’ın evine misafirliğe gittim. Kızları Emine, Rabia, Merve ve oğulları Mehmet ile böylece tanışmış olduk. Emine kardeşlerin en büyüğü ve üç tane kızı var. Rabia, Çankaya Üniversite’sinde okuyor, Merve liseye gidiyor, Mehmet ise geçen sene köyden Hande ile evlendi.
Hande ve Mehmet ile çok keyifli vakit geçirdik. Ben sordum, onlar anlattı. Kısacası, Hande ile Mehmet'i tanımak, hayatlarını kendilerinden dinlemek isterseniz okumaya devam edin.
En başta, daha evlerine girmeden hemen önce bahçelerinde gördüğüm ve anlamını çözemediğim, içine çiçek ekilmiş fakat saksıyla yakından uzaktan alakası olmayan, içi oyulmuş, kocaman taşların ne olduğunu sordum onlara.
Söylediklerine göre, köyde “dibek” olarak biliniyor ve değirmen taşından yapılıyor. Eskilerde, genelde köyde bir tek dibek bulunurmuş. Ve dibeğin işlevi içinde bulgur dövmekmiş. Hatta değirmen taşından yapılmış olmasının sebebi de olası darbelerden etkilenmesini engellemekmiş. Dibekte dövülen bulgur kurutulduktan sonra sıra bulguru çekmeye gelirmiş. Bunu için de el değirmeni kullanılıyormuş. Bulgur çekmek sanılanın aksine hem külfetli hem de yorucu olduğundan, bulgur imece usulü çekilirmiş. E işin zahmeti ne kadar büyük olursa, elde edilen sonuç da o kadar güzel oluyor. Böylece el yapımı, doğal bulgur elde etmiş oluyorlar.
Doğal demişken, köy hayatı gerçekten de sağlıklı yaşamak için bir fırsat mıydı? Yoksa, şehire zaten bu kadar yakınken, köyün hiçbir farklılığı yok muydu?
Mehmet’in dediğine göre artık köylerde dibek, en azından eskisi kadar sık kullanılmıyormuş. E, fabrikalar bu görevi köy halkı yerine üstleniyor artık, fakat tabii ki, köyde yaşamanın tahmin ettiğiniz gibi birçok getirisi var. Bulguru kendileri yapmıyorlar belki ama hala halep (patlıcan), biber, domates gibi sebze meyveleri kendileri yetiştiriyor ve bahçelerine boylu boyunca astıkları ipte kurutuyorlar.
Aslında pek de zor olmayan, alınan etin tuza yatırıldığı torbaya bağlanıp bekletilmesiyle elde edilen pastırmayı da kendi yaptıkları oluyormuş. Bunun yanında, hiçbir zaman fabrika ürünü süt, yoğurt ve yumurta üretmeye ihtiyaçları olmadıklarını da vurguladılar. Neticede, bahçeleri her notadan ses çıkarabilen binbir hayvanla dolu!
Gel gelelim benim aklıma düştü, dedim “Şöyle canınız çeke çeke istediğiniz, zararlı bir şeyler hiç mi yok?”
Olmaz mıydııı. Bir kağıt baklavaları varmış, - bir sonraki ziyaretimde mutlaka yapma sözü verdiler- yapması çok meşakkatli fakat tadı da muhteşemmiş. Yumurta ve sütten elde edilen hamurun gazete üzerine yayılarak yapılmasından köyde “Gazete Baklavası” olarak bilinirmiş.
Hep beraber güzel bir yemek yerken, Hande ile Mehmet’in geçen sene yeni evlendiklerini öğrenince, düğünden bahsetmek istedim. Fakat düğünden önce ohoo, bunun sözü, nişanı, kına gecesi, falancası, filancası var. Sonraki yazılarımdan birinde Hande ile Mehmet’in ilk sayfalarını okuyacağız. Takipte kalmanız dileğiyle…
Gel gelelim benim aklıma düştü, dedim “Şöyle canınız çeke çeke istediğiniz, zararlı bir şeyler hiç mi yok?”
Olmaz mıydııı. Bir kağıt baklavaları varmış, - bir sonraki ziyaretimde mutlaka yapma sözü verdiler- yapması çok meşakkatli fakat tadı da muhteşemmiş. Yumurta ve sütten elde edilen hamurun gazete üzerine yayılarak yapılmasından köyde “Gazete Baklavası” olarak bilinirmiş.
Hep beraber güzel bir yemek yerken, Hande ile Mehmet’in geçen sene yeni evlendiklerini öğrenince, düğünden bahsetmek istedim. Fakat düğünden önce ohoo, bunun sözü, nişanı, kına gecesi, falancası, filancası var. Sonraki yazılarımdan birinde Hande ile Mehmet’in ilk sayfalarını okuyacağız. Takipte kalmanız dileğiyle…